Yeni medya çağında anne, çocuk, aile ve hümanist değerlerin yaşadığı değişime dair önemli bir analiz
Öyle bir zaman dilimine denk geldi ki aklı-selim çağımız, bir şeyleri anlamlandıramamanın sancısı, yorgunluğu her geçen gün istemsizce beynimizi meşgul eder hale geldi.
Denk geliyorsunuz istemeseniz de bir şekilde şaka mı bu, halüsinasyon mu dediğiniz bu görüntülere. Ben de modern çağa doğmuş çocuklardanım oysa ki. Z kuşağı denen uzaylı sınıflandırmasına dahil olmasak da bizim şöyle bir şansımız var ki o da her kuşaktan haberdar olan bir jenerasyonun çocuğu olmak. Biraz taverna kültürü, biraz plaklar, biraz arabesk, biraz TRT musikisi, biraz Michael Jackson, kısacası bir restoranın spesiyal salatası gibi her şeyden biraz var bizim DNA’mızda. Moderniz ama mantıksızca, fütursuzca eylemlere de olsun canım kendi hayatları yapsınlar, aman bize ne ya diyemeyecek kadar da koruyucu ve eleştirel bir yapıya sahibiz. Artık bir azınlığız bu yapay zeka diyarında fakat bize her daim ihtiyaçları olacak buna da adım kadar eminim.
Sosyal medyada beni en irrite eden görseller şehvetli anne görselleri diyebilirim. Bebeğin ya da çocuğun bir dekor olarak kullanıldığı, annenin adeta yeni ilişkilere açık bir edayla gerek yüz ifadesinde gerekse kıyafetinde buram buram bir erotizm kokusunun yayılışı. Parlak ve şişirilmiş dudaklar, vücut hatlarını fışkırtmışçasına giyilmiş elbiseler…Nedenini çözemediğim bir arayış. Görgüsüzce eşinden gelen hediyeleri poşetleriyle paylaşma mesela. Çocuğunu beslerken Nusret’in saltbee hareketi tarzında spastik hareketler gibi doğal olmayan bir sürü zırvalık.
Bu bireyler için kendimce yaptığım birkaç kişisel analizim var:
Bunlardan ilki görgüsüzlük, statüsüz bir insanın “zengin kocam var, ooh çocuk da yaptım, çocuğuma düğün gibi doğum günü partisi de yaptım.” diyerek böbürlenmesi.
Hop diye zengin olmayı bir seviye olarak görüyor bunlar. Evet sevgili kardeşim cemiyete girme telaşını anlıyorum lakin anca kendin gibi gruplarda var olabilirsin. Tabi bunda senin suç oranın az. Çünkü yaşadığın ülkede sosyete kavramı sana çok yanlış aksettirildi. Avrupa ülkelerinde sosyete demek kültürel ve madden zengin insanların toplandığı gruplar demek.
İkincisi erişemeyeceği hayatlara özenme durumu.
Sen dünya starı mısın da o kostümlerle sahneye çıkacak gibi sokaklarda geziyorsun. Ama cahilsin, beynini beslememişsin, sığ kalmışsın, üstüne bir de aşağılık kompleksi girince eyvah eyvah! Tam bir görüntü kirliliği.
Üçüncüsü şahsıma ait bir tanımlama, ben şöyle diyorum: sevişken ruh yapısı.
Yani bu ablalarımızda şunu gözlemliyorum.” Daha çok isteyin beni, hepiniz benim için delirin, bak çocuk yaptım hala çok seksiyim, bu idiotla da parası için evlendim hem zengin hem seksiyim artık, şartlarınız kocişkomdan daha iyiyse boşanıp sizden de bir çocuk yapabilirim.” Bu tipler için üzgünüm ama narsist kişilik bozukluğu veya bipolar gibi hastalık tanıları koyamayacağım. Şişme bebek anneler desek mi acaba?
Dördüncüsü anne olmaktan utanma, özdeşleşememe.
Eski yaşantısını aynı şekilde yaşama arzusu ve bu şekilde enerjik olmasının takdir edileceği düşüncesini taşıma ve daha bir sürü şey. Evet doğum yapan bir kadın bedeniyle ve ruhuyla yabancılaşma yaşayabilir. Ben de geçtim o zorlu yoldan. Ama o kadar yorgun ve meşguldüm ki bırakın fotoğraf çekilmeyi işemeye zor gidiyordum. Haa burada şunu söyleyebilirsiniz, imkan meselesi, ekonomik ferahlık diyebilirsiniz. Yani iki bakıcı iki hizmetçisi var, vakti var diyebilirsiniz. İyi de güzel kardeşim bunlar gezip tozmuyor, ya da gittiği bir ülkeden veya herhangi bir yerel tatilden anılarını paylaşmıyor. Abla keyfim yerinde imajı çizerken, oğluşumla havuz keyfimiz derken gözleri ve göğüslerinden ya da diğer uzuvlarından çocuğa odaklanıp ne tatlıymış maşallah diyemiyor insan.
Ekrana bakarken gözü kanıyor insanın adeta. Bana en çok koyan şey ise orada duran ve bu çamur deryasında yüzen anneden habersiz yavrucuk. Bu yavrucuk ki henüz sıcacık bir anne çorbası içmemiş, Endonezyalı bakıcıların ellerinde Egeli bir teyzenin yemekleriyle büyüyor. Sonrası yuva sıcaklığını tadamamış agresif, hasta ruhlu, sevilmemiş, kalabalık içinde yalnız kalmış sosyal medya mağduru toplum içinde yüzde elliden fazla alanı kaplayan günahsız bir grup küçük kadınlar ve mafya bireyler.
Ve finale bağlayacak olursam.
Bana sorarsanız tüm bu çarpık düzenin altında oturmamış, oluşumunu tamamlayamamış bir eğitim enkazı var. Öyle bir enkaz ki kokuyor artık. Maalesef Atatürk’ün tüm öğütlerine rağmen bu haldeyiz. Neden bu haldeyiz argümanına girecek olursak burada bir kitap paylaşmam gerektiğini düşünüyorum. Farkındayız hepimiz kimlerin yüzünden, nasıl oldu, nasıl bu hale gelindi… Bunlar çok konuşuldu ama ırksal bir durum mudur nedir; ailelerin yüzde 80’i diyebilirim ki tembellik edip çocuklarının eğitimine, kendisini nasıl geliştireceğine maalesef gereken ilgi ve alakayı göstermediler.
Donanımlı ve vicdanlı bireyler yetiştiremediler çünkü karın tokluğu derdine düşürüldüler. Gereken direniş gösterilemedi. Biz bunları şunları almıyoruz kardeşim denemedi. Hapır hupur ne verildiyse mideye indirildi, irdelenmeden. Bu tembellik dediğim gibi belki de ırksal bir durum.
İyi de be kardeşim bir Atatürk daha gelmeyecek eğer bir lider arıyorsan. Sen kendi minik cumhuriyetinde zihnini ve aileni koruyucu şeyler yapmakla mükellefsin. Yani çözüm şudur ki şu berbat manzaralarla özdeşleşmeyin ve hızlıca geçin. Geçin ki kendi enerji alanında kendini yok etsin, ilgidir bir varlığı ya da düşünceyi var eden. Enerjinizi vermeyin bu saçmalıklara. Ben bir süredir böyle yapıyorum. Ha Aslıcığım bu yazı nedir, buna kafa yormuşsun, enerjini sen de tüketmişsin derseniz; ben de size sadece yazarken derim. Ha ha ha!