E.Ü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Cem GÜZELOĞLU'ndan Orman Yangınları "KÖŞE YAZISI"
Her yaz, yurdumuzun dört bir yanından yükselen siyah dumanlar sadece gökyüzünü karartmıyor; milletimizin içini de kavuruyor. Bu yaz bu durum ülkemiz için daha büyük bir hüzne dönüştü. Bir çam ormanının yanışı, sadece ağaçların ve orada yaşayan canlıların değil, bir halkın geçmişinin, anılarının, değerlerinin, hatta geleceğe dair umutlarının da kül oluşudur. Yangın, doğayı yakarken aslında bizi de yakıyor; köklerimizi, benliğimizi, kimliğimizi.
Türkiye, yüzyıllardır toprağına sevdalı bir millettir. O ormanlar, yalnızca doğa parçası değil; destanların, masalların, ninnilerin içinde büyüyen kültürel kodlarımızdır. “Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine” dizeleriyle ruhumuza kazınan orman, artık sadece şiirde kalmasın istiyoruz. Çünkü her alevde sadece ağaçlar değil, dedemizin gölgesinde dinlendiği meşe, ninemizin dua ettiği zeytinlik, çocukluğumuzun çam kokusu da yanıyor.
Peki sanat bu yangına ne diyebilir?
Sanat, çoğu zaman çığlığı sessizlikle anlatır. Tasarım, bazen sadece bir küle dönüşmüş ağaç siluetiyle tüm dramı hissettirebilir. Ressamlar, fotoğrafçılar, illüstratörler, hatta tişört tasarımcıları bile bu trajedinin sessiz elçileri olabilir. Çünkü bir görsel, bir kelimenin anlatamayacağı kadar derinden sarsabilir insanı. Tasarımla, bir ağacın yanışını göğsümüzde taşıyabiliriz.
Tam da bu noktada çağrımız sanatçılara ve tasarımcılara:
Bu yangını yalnızca kayıt altına almakla kalmayın, onu bir belleğe dönüştürün. Üreteceğiniz her iş, sadece estetik değil; aynı zamanda vicdan taşısın. Bu trajediyi unutturmamak, hafızaya kazımak sizin fırçanızda, merceğinizde, çiziminizde, dokunuşunuzda. Bu topraklarda yaşanan yangınlar, yalnızca doğayı değil; tarihimizin, kültürümüzün ve milletimizin belleğini de tehdit ediyor. İşte tam bu yüzden, yaratacağınız her eser; geleceğe bırakılacak birer görsel belge, birer direniş anıtı olsun.
Bu ülkede orman yanınca, bir milletin ciğeri yanıyor. Her bir fidan, sadece doğa değil; bir çocuğun nefesi, bir askerin yemin ettiği dağ, bir annenin dua ettiği bayırdır. Ormanı korumak, vatanı korumaktır. Nasıl denizlerimiz için Mavi Vatan tabirini kullanıyoruz, güzelim ormanlarımız da “Yeşil Vatan”ımızdır. Bu yüzden sadece itfaiyeci, orman işçisi değil, her sanatçı da birer “orman nöbetçisi” olmalı artık. Döneme damga vuracak işler, yalnızca başarı ya da beğeniyle değil, milletin ortak yasını yansıttığı ölçüde kalıcıdır. Bu ülkenin sanatçıları, tasarımcıları olarak bizlerden beklenen; fırçanızı suya değil, vicdana batırmanızdır. Çünkü estetik duruş, bazen bir halkın en şık ve güçlü çığlığı olabilir.
Tasarımın gücünü, yasın estetiğiyle birleştirmek; yalnızca kaybı değil, sahip çıkma iradesini de hatırlatmak içindir. Yangında yanan ağaçların çatırtısı, yanan canların yüreklerimizi burkan çığlığı ilhamımızın ateşi olsun ki unutmayalım, unutturmayalım… ve en önemlisini unutmayın ki,, yanmış bir ağacı tekrar yeşertebiliriz belki, ama yanan bir kimlik, bir millet bilinci kolay yeşermez.
Bu yazı, dumanın içinde hâlâ umut arayan herkese…
Çünkü biz bu toprağı sevdik, her haline rağmen. Ve sevmek, korumakla başlar.
Prof.Dr. Cem Güzeloğlu
Ege Üniversitesi GSF Öğretim Üyesi