17 Kasım 2025 - 07:27
GÜNCEL KURLAR
🇺🇸USD: 42,3054 ₺ 🇪🇺EUR: 49,1836 ₺ 🥇GRAM ALTIN: 2.788,31 ₺ BTC: 4.017.911 ₺ 🇺🇸USD: 42,3054 ₺ 🇪🇺EUR: 49,1836 ₺ 🥇GRAM ALTIN: 2.788,31 ₺ BTC: 4.017.911 ₺ 🇺🇸USD: 42,3054 ₺ 🇪🇺EUR: 49,1836 ₺ 🥇GRAM ALTIN: 2.788,31 ₺ BTC: 4.017.911 ₺
AB-Türkiye ilişkilerinde "stratejik ortaklık" dönemi

AB-Türkiye ilişkilerinde "stratejik ortaklık" dönemi

Avrupa Birliği
08.11.2025 20:21
TGM Haber Merkezi

AB Komisyonu 2025 Türkiye raporunda demokrasi ve yargı bağımsızlığı alanlarındaki gerilemelere işaret etti.

Bu haberi paylaş:

Uzmanlara göre, "tam üyelik" artık geri planda kalırken "stratejik" alanlardaki işbirliği öne çıkıyor.

"Von der Leyen, Türkiye'nin de aday ülkeler arasında olduğunu çoğu zaman unutuyor…"

Bu sözler, AB Komisyonu'nun 2025 Türkiye raporunu değerlendiren Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor'a ait.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Batı Balkan ülkeleri ile Türkiye'yi içeren Genişleme Paketi ve ülke raporlarını Çarşamba günü yayımladı. 2025 Türkiye raporundaki ayrıntılar, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'ın aday ülkelerden bahsederken Türkiye'yi neden gözardı ettiğini açıklar nitelikte.

Zira raporda Türkiye'de özellikle demokrasi, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi alanlardaki gerilemelere dair ciddi eleştiriler ve uyarılar yer alıyor.

Raporda Türkiye'ye yönelik hangi eleştiriler yer aldı?

Raporun giriş bölümünde Türkiye ile yürütülen üyelik müzakerelerinin 2018 yılından bu yana askıda olduğu belirtilerek şu ifadelere yer veriliyor: 

"AB'nin demokratik standartların, hukukun üstünlüğünün, yargının bağımsızlığının ve temel haklara saygının sürekli olarak kötüye gitmesine ilişkin ciddi endişeleri giderilmemiştir. 2025 yılının başından bu yana seçilmiş yetkililer, muhalif siyasetçiler, siyasi aktivistler, sivil toplum ve iş dünyası temsilcileri, gazeteciler ve diğer kişilere yönelik tutuklamalar ve suçlamalar, Türkiye'nin demokratik geleneğine bağlılığı konusunda giderek artan soruların ortaya çıkmasına ve yargının bağımsızlığı konusundaki endişelerin derinleşmesine neden oldu." 

Muhalif siyasetçiler üzerindeki aşırı yargı baskısının siyasi rekabeti engellediği ve temel hakları zedelediği tespitinin de yer aldığı raporda, "oldukça merkeziyetçi" başkanlık sisteminin parlamentonun yetkilerini ve kuvvetler ayrılığı ilkesini zayıflattığı belirtiliyor. Ayrıca kamu yönetiminin siyasallaşmasının, seçilmiş muhalefet belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmasının ve yerlerine kayyum atanmasının "yerel demokrasiyi daha da zayıflattığı" vurgulanıyor.

Raporun yargı bölümünde de eleştiriler dikkat çekiyor. Türkiye'de "yargının yürütmenin kontrolünde kalmaya devam ettiği" denilen raporda, bunun yargı bağımsızlığını etkilediği ve yargı kararlarının kalitesini tehlikeye attığı ifade ediliyor.

2005'te Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlatılması yönünde oy kullanan Avrupa Parlamentosu vekilleri
2005'te Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlatılması yönünde oy kullanan Avrupa Parlamentosu vekilleri

"Tam üyelik tartışması zaman aşımına uğradı"

Peki "taraflı ve önyargılı" olduğu gerekçesiyle Türk Dışişlerinin tepkisini çeken rapor, Türkiye-AB ilişkileri açısından ne anlama geliyor? Göç, güvenlik ve enerji gibi alanlarda Türkiye'ye duyulan ihtiyacın AB'nin temel değer ve ilkelerini gölgelemesi mümkün mü?

Merkezi Berlin'de bulunan Avrupa Politikası Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Funda Tekin, "Rapor bazı konularda eleştirel; ancak örneğin ekonomik işbirliği alanında ise Türkiye'ye iyi bir karne çıkarıyor" değerlendirmesinde bulunuyor.

Tekin'e göre, raporun bir diğer önemli noktası da Türkiye-AB ilişkilerinin "adaylık sürecinin" ötesine geçtiğini göstermesi. Raporda Kıbrıs ve göç gibi konulara vurgu yapıldığını belirten Tekin, "Artık AB ile ortak güvenlik ve dış politikası alanındaki yakınlaşma da önemli bir kriter; bunu görmezden gelmemek gerekir" şeklinde konuşuyor.

Prof. Dr. Funda Tekin
Prof. Dr. Funda Tekin AB Komisyonu'nun Türkiye raporunda Türkiye'ye "iyi bir karne" çıkaran bölümler de olduğunu belirtiyorFotoğraf: Privat

Uzun yıllar Brüksel'de görev yapan TÜSİAD Eski Genel Sekreteri ve Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası'na göre ise AB'nin genişleme raporlarını genişleyen küresel rekabet ortamı ve değişen jeopolitik koşullardan bağımsız değerlendirmek mümkün değil. 

"Avrupa Birliği güçlü bir AB olmaya devam edebilmek, küresel aktör olmak istiyorsa teknoloji finans ve demokrasi gücü olarak ilerlemek istiyorsa o zaman genişleme konusunu da çağın gereklerine uydurmalı. Bu da farklılaştırılmış entegrasyondur” diyen Kaleağası, "tam üyelik" tartışmasının bugünkü anlamıyla zamanaşımına uğradığı görüşünde.

"Avrupa Birliği'ne Türkiye'nin üyeliği diye bir cümle mantıksızdır" diyen Kaleağası, "Hangi AB, hangi Türkiye, hangi küresel ortamda? Hangi Türkiye olacağı en kolay yanıt… Raporda da yazdığı gibi bugüne göre çok daha iyi bir demokrasi, ekonomi yönetimi ve sosyal kalınma ülkesi olan bir Türkiye'dir" değerlendirmesinde bulunuyor.

Adaylık sevincinden tıkanan müzakerelere

Türkiye, 1999 yılındaki tarihi Helsinki Zirvesi'nde AB'ye aday ülke statüsünü elde etti. Helsinki Zirvesi'nin hemen ardından katılım müzakerelerine başlanmasının önkoşulu olan Kopenhag Kriterleri'nin yerine getirilmesi amacıyla reform süreci başlatıldı ve bu dönemde idam cezasının kaldırılması başta olmak üzere, "AB Uyum Yasa paketleri" adıyla anılan reformlarla ifade özgürlüğü, dernekleşme, kadın - erkek eşitliği gibi alanlarda AB standartlarıyla uyum sağlanması için çok sayıda yasal değişiklik hayata geçirildi. Nihayetinde 2005 yılında Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakereleri resmen başladı.

Türkiye'nin adaylık başvurusu yaptığı 1987'den tam 18 yıl sonra başlayan müzakereler ilk günden itibaren Avrupa kamuoyunda Türkiye'nin AB'ye ait olup olmadığı tartışması ekseninde ele alındı. AB'nin lokomotifi olan Almanya'da Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin Türkiye'nin AB üyeliğine aleyhte tutum alması esasında AB müktesebatına uyum sağlanmasını amaçlayan ve teknik bir süreç olan müzakere sürecinin siyasallaşmasını da beraberinde getirdi.

35 fasılda ilerleyen müzakere sürecinde 16 fasıl müzakerelere açılırken şu ana kadar sadece "Bilim ve Araştırma" faslında müzakereler kapandı. 2006 yılında AB Konseyi Türkiye'nin Ankara Anlaşması'na Ek Protokol'ü Kıbrıs'a uygulamayı reddetmesi nedeniyle sekiz faslın açılmamasına karar verdi. 

Bundan tam 10 yıl sonra 24 Kasım 2016'da ise AP üyelerinin çoğunluğu insan hakları ve hukukun üstünlüğüne ilişkin kaygılar nedeniyle Türkiye ile müzakerelerin askıya alınması yönünde oy kullandı ve müzakere süreci fiilen durdu. AP geçen Mayıs ayında da "Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakerelerinin kalıcı olarak tamamen dondurulmasını" öngören raporu kabul etti.

Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başladığı 2005 yılından sonra AB ise iki kez genişleme sürecine girdi. 2007'de Romanya ve Bulgaristan, 2013'te de Hırvatistan'ın üye olmasıyla Birlik 28 üyeli bir kuruma dönüştü. Birliğe 1973'te katılan İngiltere ise 2020'de resmen ayrıldı.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası yüksek Temsilcisi Kaja Kallas'ın açıklamasına göre, 2030 yılında AB'nin yeni bir genişleme hamlesi yapabilir. Özellikle AB'nin üyelik müzakereleri yürüttüğü yedi ülke arasında uyum performansıyla öne çıkan Karadağ'ın yakında AB üyesi olabileceği tahmin ediliyor.

Dr. Bahadır Kaleeağası haritanın önünde
Dr. Bahadır Kaleğası, Türkiye'yi "tek taraflı bir imtiyazlı ortaklığa" karşı uyarıyor Fotoğraf: DW/A. Duran

"İmtiyazlı ortaklık sömürgeleştirir"

Bu süre boyunca Türkiye ile müzakerelerin tamamen kesilmesinden, Almanya eski Başbakanı Angela Merkel'in tam üyeliğe alternatif olarak ortaya attığı "imtiyazlı ortaklığa" kadar Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin pek çok tartışma gündeme geldi.

Prof. Funda Tekin'e göre, müzakerelerin kesilmeyip "askıya alınmış" olması Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli bir nokta. Tekin, "Askıya alınması, gelecekte yeniden canlandırılmayacağı ve bir gün üyelik mümkün olamayacağı anlamına gelmez. Türkiye ilişkilerinde her zaman, üyelik sürecinin şimdilik tamamen durdurulmamasının önemli olduğunu düşünüyorum" diyor. 

Tam üyelik müzakere sürecinin İzlanda ile de askıya alındığına, ancak şimdi yeniden hareketlilik olduğuna dikkat çeken Tekin, "Türkiye'nin durumunda, ilerleme raporlarının ilk cümlesinde de görüldüğü gibi Türkiye'nin kilit bir ortak, önemli bir ortak ve bir aday ülke olduğu belirtiliyor" diyor. Tekin'e göre, sürecin yeniden canlandırılması için güvenlik, dış politika ve ekonomi gibi alanlarda işbiriliğinin güçlendirilmesinin yanı sıra gümrük birliğinin modernize edilmesi ve Kıbrıs sorunu konusunda ilerleme sağlanması da şart.

Türkiye ile göç, güvenlik, savunma ve enerji gibi alanlardaki iş birliğine olan ihtiyacın giderek arttığı günümüzde Avrupalı liderler ise Türkiye'ye yeniden sıcak mesajlar gönderiyor. Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in de geçen hafta Türkiye ziyaretinde dediği gibi, Avrupa Türkiye'yi "çok yakınında” görmek istiyor.  Ama, hangi çerçevede?

Dr. Bahadır Kaleağası'na göre, genişleme sürecinde artık tam üyeliklerden ziyade "esnek üyelikler" yoluna gidecek.

Türkiye, İngiltere, Norveç, İsviçre, Batı Balkanlar ve Karadeniz ülkeleri gibi birçok ülkenin buna sıcak yaklaştığını belirten Kaleağası, “Avrupa Birliği'ne tam üyelikler daha esnek, zaman yayılmış, daha aşamalı süreçlere girecek ve girmekte zaten…Sonra da tam üyelik değişmiş olacak, o zaman göreceğiz ne olduğunu" diyor.

Kaleağası'na göre, AB kendi içinde değişik entegrasyon eksenleri yaratırsa Türkiye de bu dalgaları yakalayarak kendi koşullarına göre ilerleyebilir. Ancak Kaleağası bunun şartının da “güçlü bir demokrasi, ekonomi yönetimi ve sosyal kalkınma ülkesi” olmak olduğunun altını çiziyor ve bir konuda da uyarıda bulunuyor:

"Türkiye'ye has bir ayrıcalıklı ortaklık Türkiye'yi sömürgeleştirir…"

 

DW

Yayınlanma: 08.11.2025 20:21
Ana Sayfaya Dön